Bandırma Tasarım Parkı Yarışması, Balıkesir Büyükşehir Belediyesi tarafından açılan multidisipliner uluslararası bir kentsel ve mimari tasarım yarışmasıdır. Yarışmada beklenen bölge için öngörülen işlevlerin bölge dinamikleri gözetilerek ele alınmasıdır. Ekip üyeleri bu projeden ikincilik ödülü almıştır.
Üretilen projenin ismi olan LOG IN BANDIRMA PARK için ilk tartışılan alan farklı kesimlerden kitlerelere ve dönemsel kullanılmalara açık olabilecek bir kamusallık üretmektir. Bu kamusallık içerisinde insan olmayanları da barındırır. Bu sebeple havzada rüzgar, bitkilendirme, topoğrafya ve su etmenleri detaylı bir biçimde projeye enjekte edilmiş ve hibrit bir mekansal kurgu oluşturulmuştur. Bir yandan insan dışı olarak doğa ele alınırken bir yandan da teknoloji olgusu tartışılmaktadır. Alana giriş bir uygulama yardımı ile olmakta ve tüm kullanımlar ve bilgilendirmeler bu sayede yapılmaktadır.
Projede mimari bağlamda ele alınan en kritik alan yarışma kapsamında çözülmesi beklenen tasarım enstitüsüdür. Enstitünün İstanbul, Ankara, Eskişehir gibi merkezlerden dönemsel olarak tasarımcıları çağırması öngörülmüştür. Dolayısıyla dönüşen bir eylemsellik kurgusuna esnek bir mekan tasarımı cevap verilmiştir. Tasarım enstitüsü, birimlere baz oluşturacak yatay bir şafta entegre edilen kurulup kaldırılabilen birimlerden oluşur. Üretim esnasında bir mekandan diğerine geçiş için ara alanlar kullanılmaz. Bunun sebebi tüm mekansal eylemlerin ilişkilenerek süregelmesidir. Bu anlamda tasarım enstitüsü bir parçalar bütünü, bir araya gelme, birlikte çalışma ve bağlantı kurma makinesi olmaktadır. Prefabrik metal konstrüksiyon, yapısal modüllerden (atölyeler, derslikler, vb.) oluşmakta ve isteğe bağlı asma kat, daha önce bahsedilen alt tabaka temel hacmine takılmaktadır. Modüller, hava ve ışığa izin veren ara açıklıklarla yayılmakta ve uzun saatler aktif kullanıma izin veren bir geçit gibi çalışmaktadır.
Mimarlar Odası Antalya Şubesi tarafından UIA himayesinde düzenlenen “Kentsel Boşluğun Sokak Kütüphanesi Olarak Değerlendirilmesi” temalı 12. Uluslararası Genç Mimarlar Fikir Projesi kapsamında üretilen "Kırık Diş" finalist olmuştur.
“YERSİZLİK İÇİN BİR YER” konulu 2016 YTONG Mimari Fikir Yarışması, güncel öneminin yanı sıra arka planında barındırdığı geniş çeşitlilik içinde “göç”, “mültecilik”, “mekân” ve “aidiyet” sorununa odaklanmaktadır. Ekip üyeleri bu projeden eşdeğer ödül almıştır.
“Yabancılaşma ve metalaşmanın kol gezdiği bir toplumda yaşıyorsak eğer, mimarın yapması gereken şey nedir? Bizi huzursuz ederek şaşkına çevirip dehşete düşürerek yabancılaşmanın farkına varmamızı mı sağlamalı, yoksa hakikati yok eden güzel bir hayat yanılsaması mı sağlamalıdır?” (Zizek, 2011).
Göçmenlik, mültecilik, herhangi bir sebeple yaşadığı yerden mecburen kopmuş olma durumu yer ve yerellik tartışmalarını beraberinde getirmektedir. Yerel olan ve sonradan gelenin (misafir) varlığı gibi düalist bir yaklaşım yabancılaşmayı tetikleyen etkenlerden olmaktadır. Yerel olanın yer ile ilişkisi süreç içerisinde değişmekte ve dönüşmektedir. Bu dönüşüm yerel olan ve olmayan arasındaki sınırı da silikleştirmektedir.
Ait olma hali yapısallıktan çok toplumsal bir altyapıya sahiptir. Bireylerin birbirlerine karşı olan aidiyet hali esastır. Ötekileşme ve yabancılaşmayı kıracak olan etkendir. Bu sebeple mekânsal olan bu durum için itici görevi görmektedir. Yani projede üzerine düşülen aidiyet mekânsal aidiyetten çok toplumsal aidiyettir.
Önerilen proje; bahsedilen psikolojik etkilerin aidiyet hali ile kırılması durumunda geçicilik ile kalıcılığın zıtlığından beslenmektedir. Bu noktada morfogenez kavramı düşüncenin altyapısını oluşturmaktadır.
Mültecilerin mekan ve birbirleri ile aidiyet kurabilmeleri noktasında yapısal morfogenez devreye girmektedir. Yapısal anlamda belirli kurallar çerçevesinde kullanıcıların bahsedilen atıl yapıları dönüştürmeleri yani kendi barınaklarını kendilerinin oluşturmaları düşünülmüştür. Böylelikle müdahale ettikleri yapılar süreç içerisinde kullanıcılara geri müdahalede bulunacak ve aralarındaki iletişim aidiyet haline dönüşecektir. Bununla beraber tıpkı Sovyetlerde sosyal karıştırıcı olarak planlanan “Narkomfin Binası’nda” olduğu gibi banyo, çamaşırhane, mutfak gibi birimler ortak ve sabit olarak planlanacaktır. Sosyal etkinliklerin (forum, tiyatro, sinema, müze vs) gibi alanlar ise dokunulamayacak derecede tarihi değere sahip kütlelerde oluşturulacaktır. Haliç Tersanesi’nde bulunan birinci derece koruma altında olan (veya olması gereken) yapılara, iç veya dış kurgusuna dokunulmayarak bahsedilen işlevlerin atanması öngörülmüştür. Diğer yapılara ise iki cepheleri kaldırılıp içerisine konstrüksiyonlar eklenerek dinamik konut birimleri eklenecektir. Böylelikle kullanıcılar hem “yer”lerine hem de birbirlerine karşı yabancı olgusunu taşımayacaklardır.
Bu durumun bir sonraki aşaması toplumsal morfogenezdir. Yani önceden de bahsedildiği gibi göçer ve yerel arasındaki sınırın ortadan kalması halidir. Önerilen müdahale öncelikle kentin ana meydanları ve mültecilerin yaşadığı tarihi bölgeleri birbirine bağlamaktır. Bu iletişim teleferik ile sağlanmaktadır. Kentin üzerinde seyreden teleferik hatları hem göçerliğin sürekli göz önünde olarak aşina olunması ve kabul edilmesini sağlayacak hem de kentlinin de kullanacağı ulaşım hatları olması sebebiyle çarpışmalara, tanışıklıklara ve toplumsal aidiyete neden olacaktır.
Bir başka senaryo (ki bu senaryolar eş zamanlı olarak devam edebilir) savaşların son bulması ve bahsedilen alanların boşalması ile kent tarımının yaygınlaşmasıdır. Tersaneler bölgesinde ve boşalan diğer alanlarda deneysel tarım arazilerinin kurularak bu olgunun daha da ileri götürülmesi öngörülmektedir.
Üçüncü senaryo ise göçerliğin bir yaşam biçimi olarak kabul edildiği haldir. Göç olgusunun mülksüzlük ile beraber kabulü ve benimsenmesi öngörülmektedir.